Falanksçılık
Mütevazı bir Fransız satış elemanı olarak, boş zamanlarını sosyal
eleştiriler yazarak geçiren Charles Fourier (1772-1837), eski sosyalist
yazarların en nüfuzlularındandır.
Marx’ın tarih perspektifinden yoksun olsa da onun kapitalizm eleştirilerinin
birçoğunu okumuştur.
Fourier, “Yirmi asırlık politik budalalığı bozan/yıkan benim; bugün ve
gelecekteki nesiller sınırsız mutluluklarını bana borçlu olacak.
Benden önce insanlık doğaya karşı çılgınca savaşarak birkaç bin yıl
kaybetti; ben onun huzurunda, onun talimatlarına uyarak başımı eğdim; o da
lutfedip tapınağına tütsü sunan bu ölümlünün yüzüne güldü ve bütün hazinelerini
bana teslim etti,” diye yazarken toplumsal mutluluğun yasalarını ilk keşfeden
kişi olduğuna inanmıştı ve bundan gurur duyuyordu.
Fourier, insanlığın kapitalizmin kötülüklerinden, içindeki tüm
düzenlemelerin Fourier’in doğanın dikte ettiği şeyler olduğuna inandığı
“falanks” adını verdiği model topluluklar oluşturarak kurtulabileceğini
ileri sürmüştür.
Çalışmasının büyük bir kısmı, öngördüğü düzenlemelerin kısacık
tariflerinden oluşur.
Falankslar nasıl oluşturulacaklardır?
Fourier, Marx’ın aksine, proletarya tarafından üstlenilecek olan bir
sosyal devrimi ne öngörmüş ne de istemiş; prensiplerinin doğruluğuna ikna olan
bazı alicenap hayırseverlerin ilk falanjı tesis etmek için gerekli olan parayı
sağlayacağını ve diğerlerinin öykünerek izleyeceklerini ummuştur.
Maddi durum, yaş,
karakter, teorik ve pratik bilgi itibariyle çeşitli düzeylerdeki bin beş yüz
ila bin altı yüz kişiden oluşan bir topluluk oluşturulacak, bu çeşitliliğin
mümkün mertebe zengin olmasına özen gösterilecektir, çünkü tutkular veya
yetenekler ne kadar çeşitli olursa, onları uyumlu hale getirmek bir o kadar
kolay olacaktır.
Deney için ayrılmış
olan bu bölgede, seradakiler ve koruma altında olanlar dahil, ekilebilir her
tür bitki bir araya gelmeli; ayrıca kışın ve yağmurlu günlerde kullanılmak
üzere, en az üç ek üretim tesisi daha olmalı; hatta okullardan bağımsız olarak
çeşitli bilim ve sanat dallarının uygulamalı eğitimi.
Bir falanksın
konaklama yerleri, fidanlıkları ve ahırları, bizim köy ve kasabalarımızdaki
gibi hiçbir sosyal bağı olmayan ve yoldan çıkmışçasına davranan ailelere
yönelik olanlardan farklı olmalı; pislik ve kabalıkta birbirleriyle rekabet
eden bu küçük evler yerine, bir falanks, kendisi için temeli müsait olduğu
ölçüde düzenli ve büyük bir yapı kurar: İşte sizlere dağıtılmak üzere hazırlanmış,
gelişime açık, elverişli bir yerleşimin krokisi!
Saray/konak ya da
falanksın merkezi bölümü, dinlenme amaçlı kullanıma tahsis edilmeli ve
yemekhaneler, finans salonları, kütüphaneler, çalışma odaları ve benzeri
yerleri kapsamalıdır.
Bu merkezi kısımda
ibadethane, telgraf, posta kutuları, tören çanları, gözlemevi, reçineli
bitkilerle süslenmiş olan ve tören alanının gerisinde bulunan kış avlusu yer
alır.
Kanatlardan biri
marangozhane, demirhane, tüm dövme işlerinin yapıldığı atölyeler gibi gürültülü
yerleri bir araya getirmelidir; ayrıca burası müzik de dahil olmak üzere,
çocukların genellikle gürültülü olan çalışma yerlerini de içermelidir.
Bu kombinasyon, her
sokağında civardaki elli ailenin kulak zarını patlatan çekiç sesleri, bir demir
satıcısı ya da acemi bir klarnetçi olan medeni şehirlerimizin huzursuzluğunu da
bertaraf edecektir.
Diğer kanatta,
konağın/falanksın merkezi kısmını işgal etmesinler ve eve, aileye dair
ilişkilerini sıkıntıya sokmasınlar diye balolar ve yabancılarla görüşmek için tahsis
edilmiş salonları olan bir kervansaray olmalıdır.
Fourier konut
konusundan, ortak yaşam temelinde hazırlanıp yenilmesi gereken yemek konusuna
geçer.
Sonuçta yemekler,
lezzet bakımından şu anda bizim gastronomlarımızın hoşuna giden yemeklerden de
iyi olacaktır.
Halkın sofrasında
bulunacak olan yemek çeşitliliğine gelince, her gün üçer üçer yenilenmek ve her
yemekte değişen bir düzine farklı içecekle birlikte olmak üzere, otuz ya da
kırk çeşitten az olmayacaktır.
Büyük şehirlerimizde
belli belirsiz bir “ilerici ev idaresi” anlayışının baş gösterdiğini görürüz;
bunlar daha şimdiden erkekler ve kadınlar için birer sirk ya da
gazino olarak, insanların sıkıcı aile suarelerini terk etmelerine neden
olmaktadır.
İnsan burada ufak bir
bedel karşılığı, özel bir evde on kat daha pahalı olan baloların ve
konserlerin, her türlü oyunun, derginin ve diğer her tür eğlencenin tadını
çıkarabilir.
Buradaki her keyif, hem
para hem de çaba bakımından ekonomiktir, çünkü düzenlemeler “ilerici ev
idaresi”ndeki gibi resmi falanks üyelerine bırakılır...
Üç yüz hanenin tek bir
büyük yapı içindeki olmasının sağladığı büyük fayda karşısında kişinin gözleri
kamaşır.
Burada, farklı
fiyatlarda apartmanlar, bölümden bölüme uzanan üstü kapalı yollar, farklı
farklı sınıflar, çeşitli uğraş alanları bulurlar - kısacası, emeği
kolaylaştıran ve onu cazip hale getiren her şeye ulaşırlar.
Detaylara girelim.
Öncelikle, birliğe ait
tavan aralarının ve bodrumların avantajlarını gözden geçireceğim.
Bugün üç yüz köylü
ailesinin (bin beş yüz ila bin altı yüz kişi) oturduğu üç yüz çatı katı, her
mal, hatta her malın farklı çeşitleri için özel bölümleri haiz geniş ve
sağlıklı ambarlarla ikame edilecektir.
Kişi burada, bir
köylünün aklından bile geçmeyecek havalandırma, ısıtma, aydınlatma ve benzeri
avantajların tümünü garantiye almış olacaktır, zira onun mezrasının tamamı bile
çoğunlukla malların korunması için yeterli koşullara sahip değildir.
Oysa bir falanks hem
bütünü hem de tavan araları ve bodrumları itibariyle elverişli bir mekândır.
Bina içindeki bu geniş
ambarın gideri, duvarlar, ahşap yapı, çatı malzemesi, tambur, yangın denetleme,
böceklere karşı koruma vb. masraflar dahil, üçü bir çatı altında ve bir katla
sınırlandırılmış olarak, köylülerin üç yüz tavan arası için yapacağı masrafın
ancak onda biri kadardır.
Köylülerimiz, bugün
kapı ve bunun gibi diğer her şeyden üç yüz tane kullanırken, tüm birliğe ait
ambarda sadece on kapı ve kilit bulunacaktır.
En önemlisi, yangın,
salgın hastalıklar ve hasara karşı alınan önlemlerle kazanç çok daha büyük
olacaktır.
Genel güvenlik için
alınacak olan herhangi bir tedbir, bazıları çok yoksul, bazıları beceriksiz ya
da kötü niyetli olan üç yüz medeni köylü ailesi arasında uygulanamamaktadır.
Nitekim her yıl tek
bir hanenin ihtiyatsızlığının tüm köyün yangın felaketine uğramasına, bir
enfeksiyonun tüm büyükbaş hayvanlara bulaşmasına neden olduğu bir vakıadır.
Topluluk işbirliği
yapmadığı için hayvanlara ve böceklere karşı önlem almak da bir hayaldir;
malum, kurtları avlamak onların üremelerine engel değildir.
Benzer bir biçimde,
ambarlarınızdaki fareleri yok edebilirsiniz, ama tedbir alınmadığı takdirde,
fareden arındırılmamış olan bu bölge kısa sürede yine farelerin istilasına
uğrar.
Bu gibi şeyler,
belediye başkanları tarafından her yıl emredildiği halde, asla icra edilmediği
için tırtıllardan bile kurtulamayan bir medeniyette imkânsızdır.
Oysa ortaklık yoluyla
oluşturulmuş bölgede, bir avuç tırtıl bile bulamazsınız; bu böcek, toplu tedbir
alınması halinde bile ancak üç yılda yok edilebilen bir böcektir.
Ortak yönetim, üretken
addettiğimiz ekonomilerin gelişmesine yol açar; örneğin tarımla uğraşan bir
köydeki üç yüz aile, bir yılda bir kez değil, yirmi kez pazarlara gönderilir.
Köylü pazaryerinde ve
tavernalarda oyalanmaktan hoşlanır; bir kile fasulyeden başka bir şeyi olmasa
da tüm gününü şehirde geçirir.
Ve üç yüz aile için
bu, ulaşım masrafı hariç, ortalama altı bin işgünü kaybı demektir.
Bu da bin beş yüz
kişilik bir falanksın aynı iş için yaptığı masraftan yirmi kat daha fazladır...
Az önce aktardığım tasarruf
örneklerinin hepsi zaten bilinen faaliyetlerle veya hizmetlerle ilgilidir; daha
pek çok faaliyet veya hizmet devreye sokabilir, sonra da vazgeçebiliriz; ben
bunları, pozitif olan öncekilerin aksine, negatif tasarruflar
ya da hizmetten taviz vermeden çalışmayı azaltmak olarak adlandırıyorum.
Vazgeçilebilir
nitelikte bazı hizmetleri ya da ortaklığın negatif kazançlarını tanımlayalım:
Bunlardan biri büyük masraf gerektirdiği düşünülen hırsızlığa karşı tedbirdir.
Hırsızlık tehlikesi,
bir köydeki üç yüz aileyi ya da en azından yüz aileyi duvarlar, engeller,
kilitler, sınır işaretleri, köpekler, hendekler, gündüz ve gece bekçileri vb.
verimsiz korunma masrafı yapmak zorunda bırakmaktadır.
Bu yararsız ve pahalı
araçlar, hırsızlığı ortadan kaldıran ama hırsızlık tehlikesine karşı önlem alan
ortaklıkta söz konusu olmayacaktır…
Birliğin sahip olduğu
koşullarda, para hariç, çalınan eşyalardan hırsızların kazanç elde etmesi
mümkün olmayacaktır.
Konfor içinde yaşayan
ve onur duygusu aşılanmış olan bir halk, hırsızlık yapmayı aklından bile
geçirmez.
Meyve hırsızlığına
tabiatları gereği mütemayil olan çocukların bile, asosyatif devlet
içinde, tek bir elma çalmadıkları görülecektir.
Hırsızlığın yol açtığı
zararı meyve olayından hareketle analiz edelim: Kalabalık şehirlerdeki
marketlerin olgunlaşmamış, sağlıksız, özellikle de çekirdekli meyvelerle dolu
olduğu herkesin malumudur.
Köylüler meyveleri
zamanından evvel topladıkları için bu bitkisel cinayetten sorumlu tutularak
kınanınca, “eğer olgunlaşmalarını beklesek çalınırlar,’ diye cevap verirler.
Bu tür hırsızlıkların,
kamu düzenlemesi çerçevesinde, bağbozumunda yapılan tam ve anında toplama
uygulamasıyla toplanan üzümlerden elde edilen şarapların kalitesine halel
getirdiğini yukarıda gösterdik.
Hırsızlık, benzer biçimde, diğer meyvelerin
zamanından önce toplanarak bozulmasına da yol açar.
Yeşil, olgun ve geçkin
meyvelerin birbirine karışmasını önlemek için uygun zamanda ve üç aşamalı
toplama yapılmadığından meyveleri zarardan korumak zor, hatta imkânsızdır.
İyi meyve yetiştiricilerinin
ve bilimsel metotların olmaması, zarardan korunabilmiş meyve miktarının yirmide
bire düşmesine ve dolayısıyla, genel olarak ziraatta, aynı oranda azalmaya yol
açar...
Fourier, mevcut
kapitalist düzenin şartları altındaki emek ile onun ütopik falanksındaki emek
arasındaki belirgin farklılığa dikkat çeker.
Medeni mekanizma2 içinde
her yerde bileşik mutluluk yerine, bileşik mutsuzluk var.
Bu durumu işgücü
yönünden değerlendirelim.
Kutsal kitap der ki,
bu bir cezalandırmadır; Âdem ve evlatları ekmeklerini alın teriyle
kazanmakla yükümlüdür.
Bu zaten başlıbaşına
bir dert; ancak bir lokma ekmek için emek verme şansımız bile yok!
Emekçi yaşamak için
muhtaç olduğu işten yoksun olarak, boş yere mihnet ediyor!
Bazen kendisi için
değil, işvereni için çalışıyor veya hiç bilmediği işler yapmak zorunda kalıyor.
Medeni işçinin üçüncü
derdi, işvereninin ağır iş koşulları nedeniyle hastalanması.
Beşinci derdi, iğrenç
bir işte çalıştığı için ihtiyaçlarını karşılayamıyor olması nedeniyle
küçümsenmesi ve kendisine bir dilenci gibi davranılmasıdır.
Altıncı ve son derdi,
aldığı ücret yeterli olmadığı gibi, ücret artışı umudunun da olmaması, dolayısıyla,
mevcut sıkıntısına ilaveten gelecek derdine düşmesidir.
Buna rağmen çalışmak,
aslında tembelliği seçmekte tamamen özgür olan kunduzlar, bal arıları, yaban
arıları, karıncalar gibi çeşitli yaratıkları mutlu eder ama Tanrı onlara onları
çalışmaya iten ve mutluluğu çalışmakta bulmalarına yol açan bir sosyal
mekanizma bahşetmiştir.
Neden bize de böyle bir lütufta bulunmamıştır?
Bu hayvanların üretim
ortamıyla bizimki ne kadar da farklıdır!
Bir Rus, bir Cezayirli
kamçı ya da falakadan korktuğu için; bir İngiliz, bir Fransız ev halkını tehdit
eden kıtlıktan korktuğu için; özgürlükleriyle övülen Yunanlılar ve Romalılar
ise, kolonilerdeki siyahiler gibi, birer köle olarak korkudan çalışmışlardır.
Birlikteki çalışma
düzeni, mevcut iğrenç ve itici çalışma şartlarından her bakıma farklı olmalı ve
çalışmayı cazip hale getirmelidir.
Bunun sağlanabilmesi
için şu yedi şart yerine getirilmelidir:
1. Her işçi, emeğinin
karşılığı ücretle değil, kâr payıyla ödenen bir iş ortağı olmalıdır.
2.
Her
erkek, kadın ya da çocuk, üç unsurla, sermaye, emek ve yetenek ile
orantılı olarak hakkını alır.
3.
Tarım
ya da imalat işlerinde (bir defada) bir buçuk ila iki saatten daha uzun süre
çalışmak imkânsız olduğundan, çalışma aralıkları günde sekiz kez olarak
belirlenmelidir.
4.
İşler,
kendiliğinden bir araya gelen ve birbiriyle dostça rekabet eden ekiplerce
yürütülmelidir.
5.
Atölyeler
ve çiftlikler, işçilere zarafet ve temizliğin albenisini sunacak şekilde
düzenlenmelidir.
6.
İşbölümü,
cinsiyet ve yaş titizlikle dikkate alınarak, işçilerin kendilerini işe
adayabilmelerini mümkün kılacak şekilde yapılmalıdır.
7.
Bu iş
bölümü, dürüst ve yetenekli olduğunu kanıtlayan her erkek, kadın ve çocuğun
istediği iş dalında çalışma hakkını kullanmasına izin verebilmelidir.
Sonuç olarak, bu yeni
düzende insanlar esenliğin, bugün ve gelecek için asgari yeterin garantisine
sahip olur, tedirginlikten kurtulurlar.
Keşfettiğim ortaklık
mekanizmasının tüm bu özellikleri haiz olduğunu ilan ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder