19 Ocak 2023 Perşembe

KISA AVRUPA TARİHİ - 1

AVRUPA TARİHİ - 1

 

 

Akdeniz ticaretinin durumu nedir?

 

5. yyın başında; Roma,Germen akınlarının da etkisiyle çöküşmüş olsa bile Germen devletlerinin içinde...kültürel varlığını sürdürmektedir (idari, ekonomik sistemler varlığını sürdürmüş ticaret ve para sistemi) önemlidir.

 

Roma, kilise ve germen devletlerinin idari bölgeleri birbirini takip etmiştir.

 

Galya’da kentlerde oturan bir tüccar sınıfı olmasına rağmen ana geçim kaynağı hala tarımdır.

 

Parşömen baharat dokuma (ipek vs) şarap yağ bu dönemde Uzak Doğu’dan Avrupa’ya ticareti yapılan mallar.

 

8. yy Avrupa’nın Arap istilası ile beraber 9.yy’a gelindiğinde Batı Avrupa’nın ağrılık merkezi Akdeniz’den Kuzey’e kaymıştır.

 

Frank Krallığı’nda Merovenj Hanedanı yerine Karolenj hanedanı gelmiştir.

 

Şarlman güneylilerle değil de kuzeylilerle bağlantı kuruyor; kilise ile sıkı bir işbirliği içerisinde kurumsal, kültürel konularda.

 

Elbe ve Bohemya dağlarına dayanan sınırları ile Frank imp’in Germenleştiği söylenebilir.

 

Merovenj deniz ülkesi; Karolenj kara ülkesi.

 

Müslümanlar Tunus ve Kahire limanlarını kurdular; Sicilya (Palermo) ticari üs haline geldi.

 

843 Verdun Antlaşması Karolenj imparatorluğu 3 krallığa bölünüyor.

 

8. yy dan sonra ticaretin gerilemesine parallel olarak para sistemindeki gerileme başlamıştır.

 

Daha önce tercih edilen altın paranın yerini gümüş para almış devlet para basma tekelini kaybetmiştir.

 

Güney İtalya parada altın sistemini korumuştur Konstantinapol gibi.

 

Mali açıdan giderek zayıflayan Karolenj imparatorluğu sırtını toprak sahiplerine dayamak zorunda kalmıştır.

 

Küçük toprak sahipleri ise yavaşça ortadan kalktılar.

 

Manastırlara hem kral hem soylular büyük miktarlarda toprak bağışlamaya başladılar.

 

Nedeni: değişim ekonomisinin yerini tüketim ekonomisi aldı çünkü pazarlar önemini yitirdi.

 

Tüccar sınıfı ve kentlerin ortadan kalkmasıyla.

 

Güney Rusya ve Karolenj Avrupası’nı karşılaştırıyor.

 

Pekala onlar da geçimlerini topraktan sağlayabilirlerdi ticarete gereksinim duymadan ama ticaret ve daha fazla kazanabileceklerinin farkındaydılar.

 

 Bizans ve Bağdat ile ticaret yapıyorlardı.

 

Ticaretin iki bölgede de son bulması benzerler nedenlerden dolayıdır.

 

 

KENTİN KÖKENLERİ

 

Karolenj prenslerinin sarayları kentlerde yer almaz kırsal bölgelerde; devletin bir başkenti olmadığı gibi idari bölgelerin de bir başkenti yok.

 

Toprak sahipleri bir merkezde stabil olarak bulunmuyorlar.

 

Sürekli sahip oldukları toprakları katetmek durumundalar.

 

Kilisenin sınırları ise Roma kentlerinin sınırlarına dayalı ve Frank imparatorluğu çöktükten sonra bile bu durumu sürdürüyorlar.

 

Feodal prensler devletin merkezi otoritesini yıpratmış olsalar da psikoposlarla işbirliği içinde olmuşlardır onların topraklarına dokunmamışlardır.

 

Kentsel sivil yönetim adına pek anlamını yitirmiş olsa da dinsel anlamdaki önemleri devam etmektedir.

 

Katedralin çevresindeki topraklardan oluşmaktadır.

 

Roma imp’in çöküşü ile Roma kenti nasıl papalık şehri olduysa diğer kentlerde yavaş yavaş psikoposluk kentleri olmaya terk edildi.

 

 Merovenjlerin son dönemlerinden itibaren (dördüncü yüzyıldan sonra dokuzuncu yüzyıla kadarki dönemde) kentler üzerinde psikopoların yetkisi giderek artmaya başladı sonunda gelinen noktada psikopalar yasama ve yargı anlamında halk üzerinde tam bir egemenlik sahibi haline geldiler. 

 

Teokratik bir yönetim biçimi antik çağın belediye yönetiminin yerini aldı.

 

Kentler hem psikoposluğun oturma yerleri hem de birer kaleydiler.

 

 Barbarlara karşı duvarlarla çevrilmişti (romanın sonundan itibaren). 

 

Ortaçağın sonlarına doğru kurulan ismine borough/burg vs gibi adlar da verilen ortaçağ kasabası [kale-kent] genellikle daire biçiminde hendekle çevrili duvarlarla kuşatılmış kapalı bir yerdi .

 

Gelinen sonuç şu; Karolenj dönemiyle başlayan dönemde sözcüğün ne toplumsal ne ekonomik ne de yasal anlamında kentler varolmamaktadır.

 

Kasaba ve kale-kentler yalnızca askeri ve yönetim merkeziydiler.

 

 

ONUNCU YÜZYIL VE TİCARETİN CANLANMASI

 

Fransa ve Almanya olarak adlandırılan topraklarda iki farklı gelişme yaşanıyor.

Almanya’da Saksonya Hanedanı psikopolukla beraber monarşiyi devam ettirebilmiş Fransa’da ise feodal bir sistem yerleşikleşiyor.

 

Barbar akınları artık bir sona ulaşıyor bu dönemde.

 

Haçlı seferleri sonucu denizlerdeki üstünlük Hristiyanların eline geçiyor.

 

Güneyde Venedik ve Kuzeyde Flaman kıyıları ticaret merkezi olarak önem kazanmaya başlıyor.

 

Venedik Konstantinapolis’in ileri karakolu gibi.

 

Konstantinapolis’e mal götürüyor oradan Avrupa’ya mal getiriyordu.

 

Bu açıdan Venedik doğu ile olan bağlantıyı devam ettirmiştir.

 

Venedik’i daha sonra Lombardia, Napoli Amalfi gibi şehirler takip etti [Amalfi Normanlarca ele geçirilince aradan çıktı] Müslümanlarla ticaret yapmakta beis görmüyorlardı.

 

Venedik’te sanayi de belirmeye başladı.

 

Dokumacılık gibi.

 

Bir süre sonra Pisa ve Cenova da önemli ticari aktörler haline geldi.

Fakat müslüman düşmanlığı ile motive oluyorlardı.

 

Zamanla birbirlerine de düştüler kendi aralarında.

 

İtalya da canlanan ticaret Marsilya ve Barcelona’ya doğru yayılmayı sürdürdü.

 

Kuzey’de doğu ile bağlantıyı İskandinavlar üstlendi.

 

Özellikle onuncu yüzyıldan sonra savaşın yerini ticaret aldı ve kuzeydeki liman şehirlerinde hareketlenmeye neden oldular.

 

Flandr kıyıları canlı bir ticaret merkezi haline geldi.

 

Bu bölgede ayrıca dokuma sanayisi de varlık göstermekteydi ve ticaretin bir ayağını da bu malların ticareti oluşturmaktaydı.

 

Böylelikle onikinci yüzyıla gelindiğinde ticaretin canlanmasının itkisiyle dönüşüme uğramıştır.

 

Kentlere yeniden insanlar toplanmaya başladılar.

 

Ticaretle uğraşanlar kale kentlerin çevresinde kümeleşmeye başlıyorlardı.

 

Flandr ve Venedik arasında ticaret yolu belirdi ve buralarda önemli panayırlar oluyordu.

TÜCCAR SINIFI

Ticaret mesleği Venedik’te yeniden ortaya çıktı.

 

Buradaki kredi sistemi ticari faaliyetler için önemli.

 

Aslında Venediklilerin ticaretle bağları antikçağdan beri süregelmekteydi.

 

Bizans etkisi söz konusu.

 

Gelelim kara ticaretinin yeniden belirmesine bu Venedik deniz ticaretinden bağımsız olarak ele alınması gereken bir olgudur.

 

Nüfus artışı belirli bir insan kitlesinin topraktan uzaklaşmasına neden oldu.

 

Bu insanlar risk almak durumundaydılar.

 

Kar tutkusu ile hareket ediyorlardı.

 

Uzun mesafeleri katediyorlardı.

 

Gittikleri yerlerde garip karşılanıyorlardı.

 

Ruhban kesimi ve soylular onlara şüphe ile bakıyorlardı.

Kendi aralarında bir ticaret yasası geliştirdiler.

 

Kamu makamlarının koruyuculuğu altına girdi tüccarlar.

 

Krallar ve prenslerin tüccarlardan aldıkları vergilere ihtiyaçları vardı dolayısıyla tüccarları çekmek adına bir takım yasalar koydular.

 

ORTA SINIF


Her dönem kent yaşamı sanayi ve ticaretle bağlantılı olarak gelişmiştir.

 

Kent ve çevresi arasında karşılıklı bir hizmet ilişkisi zorunludur.

 

Ortaçağ öncesinde kentte yaşayanların köy ile bağlantıları mevcuttu ama ortaçağda burjuvazinin artık köyle ve çevresiyle bir göbek bağı kalmamıştır.

 

Tüccarlar kale kentlerin etrafında toplaşmışlardır.

 

Ulaşım kolaylığı ve güvenlik açısından en uygun yerledir çünkü.

 

Ortaçağ kentleri fiziksel çevrenin belirlediği bir olgudur bu dönemde.

 

[Burjuva=yeni kale kentte yaşayanlar]

Orta sınıf ticaret merkezlerinde tüccarların haricinde ticaretin yürütülmesi için gereken tüm yan işlerde çalışan  insanları da kapsamaktadır.

 

 Kırsal sanayiden kentsel sanayiye geçişi örneklemesi açısından Flandr kenti önemlidir.

 

Kasaba ve kırsal alanında işbölümünün keskinleşmesi söz konusu.

 

Kentlerin ve kentlerde yaşayan bir ortasınıfın ortaya çıkmasıyla daha önceki düzenin idari ve hukuk sistemleri yetersiz kaldı.

 

 Yargı yetkisi daha önceki dönem hatırlarsak birden çok eldeydi.

 

Topraklar için de aynı durum geçerlidir.

 

Kim özgür kişi kim köle artık içinden çıkılmaz bir hale geldi.

 

Orta sınıf güçlendikçe soylular onlar karşısında geriledi; kale kentlerde yerleşen soylular kırsala çekildiler (bu durum 12. yya kadar sürdü).

 

Güney Fransa ve İtalya hariç genelde bu trend devam etmiştir.

 

Çünkü buralarda Roma İmp gelenekleri ve belli bir ölçüde belediye örgütü korunabilmişti diye açıklıyor yazar.

 

İtalya’da gelirlerinin bir kısmını ticarete yatıran soylular olduğunu burada hatırlatmakta fayda var.

 

Ruhbanların durumu soylular kadar kötü değil.

 

Topraklarını kentlilere kiraya verebiliyorlardı bu bir gelir kaynağı oldu.

 

Kentlerdeki işlerin artışı ile daha küçük kilise bölgeleri ortaya çıktı.

 

 Bunlar bağış vs toplayarak kendilerini geçindirmeye başladılar.

 

Manastırlara artık ihtiyaç kaymadı.

 

Şehirlerde yaşayan çilekeş rahiplerin sayısında artış oldu.

 

 

BELEDİYE KURUMLARI

 

Kent soyluların eski sistemden istediği genişletilmiş siyasal özerklik (özel hukuk mahkemesi, ticareti ve dolaşımı serbest kılıp koruyan yasalar, kentlerde asayişi sağlayacak ceza hukuku vs).

Kişisel haklar henüz ‘doğal hak’ olarak iddia edilmiyordu.

 

On ikinci yüzyıla gelindiğinde ise daha sonraki anayasalarının temelini oluşturacak olan belediye kurumları oluşturulmaya başlandı.

 

İlk kapışma psikoposlar ve tüccarlar arasında yaşanmıştır.

 

İtalya’nın Lombardiya yani kuzey bölgesindeki kentlerde “konsül” uygulaması başlıyor.

 

Bu yıllık olan bir görev ve konsüller seçimle iş başına geliyorlar.

 

 İtalya’dan provence kentlerine yayıldılar.

 

Flandr ve Kuzey Fransa’da da aynı zamanlarda benzer belediye kurumları ortaya çıkmıştır.

 

Yavaş yavaş güçlerini toparlamaya başlayan monarklar da ortasınıfların bu çabalarına sempati duymaya başladılar.

 

Kentsoyluların siyaset sahnesine girmesi sözleşmeye dayanan Feodal devlet ilkesinin Monarşik devlet otoritesi ilkesinin yararına gücünü yitirmesi sonucunu doğurmuştur.

 

Çatışan taraflar için kralı hakem olarak kabul etmek onun üstünlüğünü tanımaktı.

 

Kuzey Fransa’daki psikoposluk bölgelerinde ortaya çıkan komünler olmuştur.

 

Cambrai bilinen en eskisidir.

 

Bunlar da bir nevi belediye kurumları aslında.

 

Kentsoylular haklarını güçlü bir toplu örgütlenmeyle güvence altına alıyorlardı.

 

Ama ister güç kullanarak oluşsuzn ister daha farklı yollardan kentler birbirleriyle benzer özellikleri gösteriyordu.

 

Psikoposlardan farklı olarak kentlerin canlanması ve ticaretin artması işlerine geliyor.

 

Kent soylularının kale kumandanlarının elinden yetki almaları da prenslerin işine geliyordu.

 

Ticarete karşı bir düşmanlıkları yoktu.

 

Ama prenslerin kentsoylulara doğrudan bir yardımı ve desteği de yoktu sadece işlerine geldiği için göz yumuyorlardı.

 

Flandr kentlerdeki belediye oluşumlarını gösterebilmek açısından iyi bir örnek denmektedir.

 

Merkez bir kale kentin çevresinde örgütlenmişti.

 

Kale kentin eteklerinde tüccar ve zanaatçıların oturdukları bir portus mevcuttu (dokuma sanayii)

Göçmenlerin oturdukları topraklar ya manastırlara ya da konta aitti.

 

Kale kentte ve portusta oturanların feodal beye çeşitli sorumlulukları vardı ve bunlar yeni duruma uyarlanmaya köstektiler.

 

Portusun siyasal taleplerinin sözcülüğünü tüccarlar aldı çünkü maddi güce dayalı bir saygınlığa sahipler bir arada örgütlü hareket edebiliyorlar vs.

 

Tüccar loncaları (gild) belediye harcamalarına maddi destek sağlıyordu.

 

Kendilerine prensler tarafından bir takım ayrıcalıklar sağlanmaya başlandı.

 

Kentsoylular için yeni mahkemeler oluşturuldu.

 

On ikinci yüzyılın başında tüm Flandr kentlerinde bu tür mahkemeler bulunmaktaydı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜTOPYALAR - 1

  ÜTOPYA VE GERÇEKLİK   Sosyalizm on dokuzuncu yüzyıl Avrupa’sının üzerine bir ütopya olarak çökmüştür. Bu ifade, kesinlikle şu iki t...