AVRUPA
TARİHİ - 1
Akdeniz
ticaretinin durumu nedir?
5. yyın
başında; Roma,Germen akınlarının da etkisiyle çöküşmüş olsa bile Germen
devletlerinin içinde...kültürel varlığını sürdürmektedir (idari, ekonomik
sistemler varlığını sürdürmüş ticaret ve para sistemi) önemlidir.
Roma, kilise
ve germen devletlerinin idari bölgeleri birbirini takip etmiştir.
Galya’da
kentlerde oturan bir tüccar sınıfı olmasına rağmen ana geçim kaynağı hala
tarımdır.
Parşömen
baharat dokuma (ipek vs) şarap yağ bu dönemde Uzak Doğu’dan Avrupa’ya ticareti
yapılan mallar.
8. yy
Avrupa’nın Arap istilası ile beraber 9.yy’a gelindiğinde Batı Avrupa’nın
ağrılık merkezi Akdeniz’den Kuzey’e kaymıştır.
Frank
Krallığı’nda Merovenj Hanedanı yerine Karolenj hanedanı gelmiştir.
Şarlman
güneylilerle değil de kuzeylilerle bağlantı kuruyor; kilise ile sıkı bir
işbirliği içerisinde kurumsal, kültürel konularda.
Elbe ve
Bohemya dağlarına dayanan sınırları ile Frank imp’in Germenleştiği
söylenebilir.
Merovenj deniz
ülkesi; Karolenj kara ülkesi.
Müslümanlar
Tunus ve Kahire limanlarını kurdular; Sicilya (Palermo) ticari üs haline geldi.
843 Verdun
Antlaşması Karolenj imparatorluğu 3 krallığa bölünüyor.
8. yy dan
sonra ticaretin gerilemesine parallel olarak para sistemindeki gerileme başlamıştır.
Daha önce
tercih edilen altın paranın yerini gümüş para almış devlet para basma tekelini
kaybetmiştir.
Güney İtalya
parada altın sistemini korumuştur Konstantinapol gibi.
Mali açıdan
giderek zayıflayan Karolenj imparatorluğu sırtını toprak sahiplerine dayamak
zorunda kalmıştır.
Küçük toprak
sahipleri ise yavaşça ortadan kalktılar.
Manastırlara
hem kral hem soylular büyük miktarlarda toprak bağışlamaya başladılar.
Nedeni:
değişim ekonomisinin yerini tüketim ekonomisi aldı çünkü pazarlar önemini
yitirdi.
Tüccar sınıfı
ve kentlerin ortadan kalkmasıyla.
Güney Rusya ve
Karolenj Avrupası’nı karşılaştırıyor.
Pekala onlar
da geçimlerini topraktan sağlayabilirlerdi ticarete gereksinim duymadan ama
ticaret ve daha fazla kazanabileceklerinin farkındaydılar.
Bizans ve Bağdat ile ticaret yapıyorlardı.
Ticaretin iki
bölgede de son bulması benzerler nedenlerden dolayıdır.
KENTİN
KÖKENLERİ
Karolenj
prenslerinin sarayları kentlerde yer almaz kırsal bölgelerde; devletin bir
başkenti olmadığı gibi idari bölgelerin de bir başkenti yok.
Toprak
sahipleri bir merkezde stabil olarak bulunmuyorlar.
Sürekli
sahip oldukları toprakları katetmek durumundalar.
Kilisenin
sınırları ise Roma kentlerinin sınırlarına dayalı ve Frank imparatorluğu
çöktükten sonra bile bu durumu sürdürüyorlar.
Feodal
prensler devletin merkezi otoritesini yıpratmış olsalar da psikoposlarla
işbirliği içinde olmuşlardır onların topraklarına dokunmamışlardır.
Kentsel
sivil yönetim adına pek anlamını yitirmiş olsa da dinsel anlamdaki önemleri
devam etmektedir.
Katedralin
çevresindeki topraklardan oluşmaktadır.
Roma
imp’in çöküşü ile Roma kenti nasıl papalık şehri olduysa diğer kentlerde yavaş
yavaş psikoposluk kentleri olmaya terk edildi.
Merovenjlerin son dönemlerinden itibaren
(dördüncü yüzyıldan sonra dokuzuncu yüzyıla kadarki dönemde) kentler üzerinde
psikopoların yetkisi giderek artmaya başladı sonunda gelinen noktada psikopalar
yasama ve yargı anlamında halk üzerinde tam bir egemenlik sahibi haline
geldiler.
Teokratik
bir yönetim biçimi antik çağın belediye yönetiminin yerini aldı.
Kentler
hem psikoposluğun oturma yerleri hem de birer kaleydiler.
Barbarlara karşı duvarlarla çevrilmişti
(romanın sonundan itibaren).
Ortaçağın
sonlarına doğru kurulan ismine borough/burg vs gibi adlar da verilen ortaçağ
kasabası [kale-kent] genellikle daire biçiminde hendekle çevrili duvarlarla
kuşatılmış kapalı bir yerdi .
Gelinen
sonuç şu; Karolenj dönemiyle başlayan dönemde sözcüğün ne toplumsal ne ekonomik
ne de yasal anlamında kentler varolmamaktadır.
Kasaba
ve kale-kentler yalnızca askeri ve yönetim merkeziydiler.
ONUNCU
YÜZYIL VE TİCARETİN CANLANMASI
Fransa
ve Almanya olarak adlandırılan topraklarda iki farklı gelişme yaşanıyor.
Almanya’da
Saksonya Hanedanı psikopolukla beraber monarşiyi devam ettirebilmiş Fransa’da
ise feodal bir sistem yerleşikleşiyor.
Barbar
akınları artık bir sona ulaşıyor bu dönemde.
Haçlı
seferleri sonucu denizlerdeki üstünlük Hristiyanların eline geçiyor.
Güneyde
Venedik ve Kuzeyde Flaman kıyıları ticaret merkezi olarak önem kazanmaya
başlıyor.
Venedik
Konstantinapolis’in ileri karakolu gibi.
Konstantinapolis’e
mal götürüyor oradan Avrupa’ya mal getiriyordu.
Bu
açıdan Venedik doğu ile olan bağlantıyı devam ettirmiştir.
Venedik’i
daha sonra Lombardia, Napoli Amalfi gibi şehirler takip etti [Amalfi
Normanlarca ele geçirilince aradan çıktı] Müslümanlarla ticaret yapmakta beis
görmüyorlardı.
Venedik’te
sanayi de belirmeye başladı.
Dokumacılık
gibi.
Bir
süre sonra Pisa ve Cenova da önemli ticari aktörler haline geldi.
Fakat
müslüman düşmanlığı ile motive oluyorlardı.
Zamanla
birbirlerine de düştüler kendi aralarında.
İtalya
da canlanan ticaret Marsilya ve Barcelona’ya doğru yayılmayı sürdürdü.
Kuzey’de
doğu ile bağlantıyı İskandinavlar üstlendi.
Özellikle
onuncu yüzyıldan sonra savaşın yerini ticaret aldı ve kuzeydeki liman
şehirlerinde hareketlenmeye neden oldular.
Flandr
kıyıları canlı bir ticaret merkezi haline geldi.
Bu
bölgede ayrıca dokuma sanayisi de varlık göstermekteydi ve ticaretin bir
ayağını da bu malların ticareti oluşturmaktaydı.
Böylelikle
onikinci yüzyıla gelindiğinde ticaretin canlanmasının itkisiyle dönüşüme
uğramıştır.
Kentlere
yeniden insanlar toplanmaya başladılar.
Ticaretle
uğraşanlar kale kentlerin çevresinde kümeleşmeye başlıyorlardı.
Flandr
ve Venedik arasında ticaret yolu belirdi ve buralarda önemli panayırlar
oluyordu.
TÜCCAR SINIFI
Ticaret mesleği Venedik’te yeniden ortaya çıktı.
Buradaki kredi sistemi ticari faaliyetler için önemli.
Aslında Venediklilerin ticaretle bağları antikçağdan beri
süregelmekteydi.
Bizans etkisi söz konusu.
Gelelim kara ticaretinin yeniden belirmesine bu Venedik
deniz ticaretinden bağımsız olarak ele alınması gereken bir olgudur.
Nüfus artışı belirli bir insan kitlesinin topraktan
uzaklaşmasına neden oldu.
Bu insanlar risk almak durumundaydılar.
Kar tutkusu ile hareket ediyorlardı.
Uzun mesafeleri katediyorlardı.
Gittikleri yerlerde garip karşılanıyorlardı.
Ruhban kesimi ve soylular onlara şüphe ile bakıyorlardı.
Kendi aralarında bir ticaret yasası geliştirdiler.
Kamu makamlarının koruyuculuğu altına girdi tüccarlar.
Krallar ve prenslerin tüccarlardan aldıkları vergilere
ihtiyaçları vardı dolayısıyla tüccarları çekmek adına bir takım yasalar
koydular.
ORTA SINIF
Her dönem kent yaşamı sanayi ve ticaretle bağlantılı olarak gelişmiştir.
Kent ve çevresi arasında karşılıklı bir hizmet ilişkisi
zorunludur.
Ortaçağ öncesinde kentte yaşayanların köy ile
bağlantıları mevcuttu ama ortaçağda burjuvazinin artık köyle ve çevresiyle bir
göbek bağı kalmamıştır.
Tüccarlar kale kentlerin etrafında toplaşmışlardır.
Ulaşım kolaylığı ve güvenlik açısından en uygun yerledir
çünkü.
Ortaçağ kentleri fiziksel çevrenin belirlediği bir
olgudur bu dönemde.
[Burjuva=yeni kale kentte yaşayanlar]
Orta sınıf ticaret merkezlerinde tüccarların haricinde
ticaretin yürütülmesi için gereken tüm yan işlerde çalışan insanları da kapsamaktadır.
Kırsal sanayiden
kentsel sanayiye geçişi örneklemesi açısından Flandr kenti önemlidir.
Kasaba ve kırsal alanında işbölümünün keskinleşmesi söz
konusu.
Kentlerin ve kentlerde yaşayan bir ortasınıfın ortaya
çıkmasıyla daha önceki düzenin idari ve hukuk sistemleri yetersiz kaldı.
Yargı yetkisi daha
önceki dönem hatırlarsak birden çok eldeydi.
Topraklar için de aynı durum geçerlidir.
Kim özgür kişi kim köle artık içinden çıkılmaz bir hale
geldi.
Orta sınıf güçlendikçe soylular onlar karşısında
geriledi; kale kentlerde yerleşen soylular kırsala çekildiler (bu durum 12. yya
kadar sürdü).
Güney Fransa ve İtalya hariç genelde bu trend devam
etmiştir.
Çünkü buralarda Roma İmp gelenekleri ve belli bir ölçüde
belediye örgütü korunabilmişti diye açıklıyor yazar.
İtalya’da gelirlerinin bir kısmını ticarete yatıran
soylular olduğunu burada hatırlatmakta fayda var.
Ruhbanların durumu soylular kadar kötü değil.
Topraklarını kentlilere kiraya verebiliyorlardı bu bir
gelir kaynağı oldu.
Kentlerdeki işlerin artışı ile daha küçük kilise
bölgeleri ortaya çıktı.
Bunlar bağış vs
toplayarak kendilerini geçindirmeye başladılar.
Manastırlara artık ihtiyaç kaymadı.
Şehirlerde yaşayan çilekeş rahiplerin sayısında artış
oldu.
BELEDİYE KURUMLARI
Kent soyluların eski sistemden istediği genişletilmiş
siyasal özerklik (özel hukuk mahkemesi, ticareti ve dolaşımı serbest kılıp
koruyan yasalar, kentlerde asayişi sağlayacak ceza hukuku vs).
Kişisel haklar henüz ‘doğal hak’ olarak iddia
edilmiyordu.
On ikinci yüzyıla gelindiğinde ise daha sonraki
anayasalarının temelini oluşturacak olan belediye kurumları oluşturulmaya
başlandı.
İlk kapışma psikoposlar ve tüccarlar arasında
yaşanmıştır.
İtalya’nın Lombardiya yani kuzey bölgesindeki kentlerde
“konsül” uygulaması başlıyor.
Bu yıllık olan bir görev ve konsüller seçimle iş başına
geliyorlar.
İtalya’dan
provence kentlerine yayıldılar.
Flandr ve Kuzey Fransa’da da aynı zamanlarda benzer
belediye kurumları ortaya çıkmıştır.
Yavaş yavaş güçlerini toparlamaya başlayan monarklar da
ortasınıfların bu çabalarına sempati duymaya başladılar.
Kentsoyluların siyaset sahnesine girmesi sözleşmeye
dayanan Feodal devlet ilkesinin Monarşik devlet otoritesi ilkesinin yararına
gücünü yitirmesi sonucunu doğurmuştur.
Çatışan taraflar için kralı hakem olarak kabul etmek onun
üstünlüğünü tanımaktı.
Kuzey Fransa’daki psikoposluk bölgelerinde ortaya çıkan
komünler olmuştur.
Cambrai bilinen en eskisidir.
Bunlar da bir nevi belediye kurumları aslında.
Kentsoylular haklarını güçlü bir toplu örgütlenmeyle
güvence altına alıyorlardı.
Ama ister güç kullanarak oluşsuzn ister daha farklı
yollardan kentler birbirleriyle benzer özellikleri gösteriyordu.
Psikoposlardan farklı olarak kentlerin canlanması ve
ticaretin artması işlerine geliyor.
Kent soylularının kale kumandanlarının elinden yetki
almaları da prenslerin işine geliyordu.
Ticarete karşı bir düşmanlıkları yoktu.
Ama prenslerin kentsoylulara doğrudan bir yardımı ve
desteği de yoktu sadece işlerine geldiği için göz yumuyorlardı.
Flandr kentlerdeki belediye oluşumlarını gösterebilmek
açısından iyi bir örnek denmektedir.
Merkez bir kale kentin çevresinde örgütlenmişti.
Kale kentin eteklerinde tüccar ve zanaatçıların
oturdukları bir portus mevcuttu (dokuma sanayii)
Göçmenlerin oturdukları topraklar ya manastırlara ya da
konta aitti.
Kale kentte ve portusta oturanların feodal beye çeşitli
sorumlulukları vardı ve bunlar yeni duruma uyarlanmaya köstektiler.
Portusun siyasal taleplerinin sözcülüğünü tüccarlar aldı
çünkü maddi güce dayalı bir saygınlığa sahipler bir arada örgütlü hareket
edebiliyorlar vs.
Tüccar loncaları (gild) belediye harcamalarına maddi
destek sağlıyordu.
Kendilerine prensler tarafından bir takım ayrıcalıklar
sağlanmaya başlandı.
Kentsoylular için yeni mahkemeler oluşturuldu.
On ikinci yüzyılın başında tüm Flandr kentlerinde bu tür mahkemeler bulunmaktaydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder