DİNİN TÜRK TOPLUMU ÜZERİNDEKİ ETKİSİ - 1
“Önce Din
nedir?
En geniş
anlamıyla, her şeyden önce Toplumcul bir olaydır.
“Toplum
mu Dine etki yapar, Din mi Topluma?” sorusu önümüze çıkmamazlık edemez.
Toplum
Dini yarattığına göre, yaratan mı yaratığı etkiler, yaratık mı yaratanı?
Bu metafizik: “Yumurtamı tavuktan çıkar, tavuk
mu yumurtadan?” sofizmidir.
Gerçekte,
hem tavuk yumurtadan, hem yumurta tavuktan çıkar.
Dolayısı İle: Toplum Dine etki yaptığı gibi,
Din’de Topluma etki yapar.”
İlk
belirlendirilmesi gereken konu “TÜRK TOPLUMU” ile “DİN” denilen olayların kendi
anlamlarıdır.
“Türk toplumu nedir?” gibi genel bir soru
açılırken, ister istemez başka sorular ortaya çıkarılmış bulunur.
Araştırılacak
olan hangi Türk toplumudur?
Hangi dindir?
Her
şey gibi, Türk toplumunun da, Dinin de birer Tarihleri vardır.
Yani,
zaman içinde geçirdikleri değişiklikleri vardır.
Sonra,
her Toplum ve her Din yeryüzünde olup bittiğine göre, Türk toplumunun ila, onu
belirleyen Dinin de birer, -söz yerinde ise-,Coğrafyaları vardır.
Yani,
mekân içinde geçirdikleri değişiklikleri vardır.
Yeryüzünün
hangi coğrafya bölgesinde, ne zamanki tarihe düşen Türk toplumu, neredeki ve ne
zamana rastgelen hangi Din in etkisi altında kalmıştır?
Buna kesin ve belirli bir sınır çizmedikçe,
öne sürülecek düşünceler, ne Türk toplumunu ve ne de onu etkileyen Dini bize
iyice aydınlatmış olmaktan uzak kalacaktır.
Türk
toplumu ve onu etkileyen Din diye, Tarih içinde bir yol belirledikten sonra,
artık bir daha nerede bulunursa bulunsun, ne zaman olursa olsun, hiçbir
değişikliğe uğramaksızın ve yerinden oynamaksızın, ebedi ve ezeli mutlak bir
varlık olarak sürüp gelmiş birer gerçeklik yoktur.
İlk
Türk toplumu Orta Asya’da belirmiştir.
Türkiye,
Küçük Asya denilen Anadolu ile Avrupa’ya giren Rumeli ülkelerinde gelişmiştir.
Bugüne dek değişe gelmiş bulunan Türk
toplumunu, Orta Asya’da da etkileyen dinlerle, Anadolu ve Rumeli’de etkileyen
dinler de zaman zaman başka olmuşlardır.
İSA’DAN 300 YIL ÖNCEKİ VE SONRAKİ
KIYAMETLER
İlk
bilimcil anıt-yazı olan Herodot Tarihi, bize İsa Doğumu’undan beş altı yüzyıl
önceleri, bütün Orta Asya toplumları içinde ‘Türk” adıyla anılan bir
topluluktan konu açmıyor.
Yalnız;
Orta Asyalı görünen ve Türk-Moğol atalarına çalan ilk insan kümeleşmesi anıyor:
1-
MESAJETLER : Bugünkü Türkistan ötelerinde yaşarlar.
Başları Tomris adlı kahraman Ana-handır.
Persleri
tarihe sokan Babahan Sirüs adlı kahramanı yakalayıp, kan dolu küpün içinde
boğan yiğit hatun Tomris’tir.
Tom-ris’in Mesajetleri, Tarih öncesindeki
KADIN egemenliğini yaşıyan ve henüz Çömlekçilik düzeyinde kalan bir Aşağı
Barbarlık konağı içindedirler.
ANAHANLIK
Çağındadırlar.
2-
İSKİTLER : Tuna, Dinyeper’den Volga, Seyhun,Ceyhun ırmaklarına ve Alplerden
Altay dağlarına, Çin, Hind sınırına dek uzanan alanların insanlarıdırlar.
Henüz
Çobanlık üretimine geldiklerine göre, Orta Barbarlık konağını yaşarlar.
Herodot;
İskit savaşçıları, içinde kadın kılıklı ve görünüşlü askerler de anlatır.
Bu
bakımdan, İskitler’de henüz kadın hukuku silinmemişe benzer.
Ama, egemen İskit toplum tipi BABAHAN’dır.
İskitler
bir ulus olmaktan çok, bir dünya olduğuna göre, onları, Anahanlık’tan
Babahanlık’a doğru yelpaze gibi açılmış bir sıra basamaklı Toplumlar saymak en
doğrusudur.
Biz
bugün, Mesajetler toplumunu’da, İskitler toplumunu’da Tarihten çok, Tarih
öncesi efsaneler alacakaranlığında tanıyoruz.
Onları
ancak, Coğrafya yerlerine ve insan tiplerine bakarak, Kıyaslama yoluyla, ”Türk-Moğol”
toplumları ile ilgili sayabiliriz.
Başlıca
kaynak olan Herodot, belirli yıl sayısı vermiyor.
Anlatışından,
Sarı Irmak Çin’ine değin uzanan Orta Asya ülkelerinde savaşçıl insanlar
kaynaşırlar.
Çin
henüz bilinmez.
Ortadoğu Medeniyetleri’ne doğru, arka arkaya,
dalga dalga med ve cezirler halinde saldırıp dönen insanlar fark edilir.
Bunlar
başlıca üç adla Tarih sayfalarına girerler:
1)
MEDLER toplumunu yıkan Cimmerler,
2)
CİMMERLER toplumunu önlerine katarak Medler üzerine süren Skitler,
3)
SKİTLER’i önlerine katmışça Cimmerler üzerine daha doğrusu Irak ve Mısır
medeniyetleri üzerine iter görünen Mesajetler.
Bu
insanlara ne oluyordu böyle?
“ULUSLARIN GÖÇÜ” denilen şeyi yapıyorlardı.
Yazılı
Tarihin açıkça konu ettiği ve Ísa’nın doğumundan birkaç yüzyıl önce, ile birkaç
yüzyıl sonra görülen: Bir değil, iki Ulusların Göçü vardır:
1)
İsa Doğumu’ndan önce, Uzakdoğu (Çin) Medeniyeti ile Yakındoğu (Irak-Mısır)
Medeniyetleri arasında Herodot’un anlattığı Barbar ulus akınları;
2)
İsa Doğumundan sonra, gene Uzak-doğu (Çin-Hind) Medeniyetleriyle, Akdeniz
(Yunan-Roma) Medeniyetleri arasında klasik Tarihin anlattığı, ve sanki ilk defa
görülüyormuş gibi, özel “Ulusların Göçü” adıyla andığı Barbar ulus akınları…
Heredot’un
anlattığı Barbar akınlarıyla, klasik Tarihin anlattıkları arasında kıyaslamaya
elverişli benzerlikler göze batıcıdır:
1)
Volga’yı aşarak Bati ya saldıran Atila adına bağlı Hünler, tıpkı Tomris’in
Mesajetleri gibï, en geride iten ilk vurucu güç oldular: Hünler önünde Slavlar
ve Ostrogotlar ezilince, ürküp: Trakya ,Makedonya, Yunanistan, İtalya, İspanya,
Afrika’ya dek uzanan Vizigotlar, bir, çeşit İskitler durumunda idiler;
3) Bu
akınlar önünde çökmüş Roma toprakları üzerine yerleşen Cermenler, İskitler
önünde başlarının çaresine bakan Cimmerler ulusuna benziyorlardı.
SOSYAL KIYAMETLER ORTASINDA TÜRKLER
– MOĞOLLAR
Bütün
bu İsa’dan üç beş yüzyıl önce ve sonra görülmüş alt üstlükler sırasında, “Türk
toplumu” adını almış insan kümeleri var mı?
Tarih
belirli bir kayıt düşürmemiş.
Yalnız
Herodot, Ceyhun ötesindeki “Asya’ya sahip” İskitleri sayarken belki Altay
dağlarının ötesinde, berisinde: “Çenesi uzun, özel dili olan” altıncı tip
İskitleri “yassı burunlu” diye tanımlar.
Sonraki
tarihler de Hünleri: “Yayvan ve geniş burunlu” olarak anlatıyorlar.
Yakın-doğu
kaynaklarında daha açık bir benzeyiş belgesi yok.
Uzakdoğu
kaynakları ise; büsbütün efsane karanlığındadırlar.
“Bir
Çinli ırk yoktur…
Çinliler,
‘Sarı ırk’a ve Moğol ırkına bağlanıyorsa da, Ehalinin Ortaasya’dan gelmiş bir
istila sonucu olduğu düşüncesi, sadece bir hipotezdir.”
“Anarşik Çin efsaneleri, hemen bütün
kahramanlarını Sarı Irmağın orta akımı üzerine yerleştirdi. …
Neolitik
Çin’de oturanları Moğol tipi oldukları hükmünü verdirtti..:
Ç’in
Konfederasyonu’nun ötesinde ‘Dört Deniz’in Barbarları yaşıyordu.”
TÜRK SÖZCÜĞÜ NEREDEN GELİR?
Tarihin
o kargaşalı kıyametleri ortasında “Türk” sözcüğü ne zaman, nasıl doğdu?
Ve o
sözcüğün anlamı nedir?
Türklüğü
ideal edişinden kimsenin kuşkulanamayacağı Ziya Gökalp e göre: “Türk” sözcüğü
“Töre” sözcüğünden gelir.
Thomsen
Orkhon Kitabelerinde yazılı “Töre” sözcüğünü: “Kanun”; “Kurum” anlamında
tercüme eder.
Kitabede:
“Törük budun ilinin, törönün kim aktardı” (Sizin devletinizi ve
müesseselerinizi kim yıkardı) cümlesinde yazılı hem “Törük”, hem “Törün”
sözcükleri “Töreli” anamına gelir.
Divan`ı
Lugaat`tı Türk, Doğu Türkçesinde “Töre” ve “Törü”denildiğini belirtir, ve
“Töre”nin: “Resim-Kaaide” (Tören-Kural) demek olduğunu açıklar.
“İl bırakılır, törün bırakılmaz” (ülke
bırakılır, töre bırakılmaz.)
Ziya
Gökalp, o anlama dayanarak şöyle der: “Türk töresi, eski Türklere atalarından
kalan bütün kuralların topu birden, demektir.
Töre
kelimesinin Türk kelimesiyle bir özden olması da hatıra gelebilir.
Başka
yerlerde yazdığım gibi, Sagadak sözcüğü nasıl Sagalı anlamına gelebilir.
(K)
harfi, nispet ve karakteristik ekidir: Bu hipozete göre, Türk sözcüğü Töre
sözcüğünden çıkmıştır.
Bu ipotez henüz Türkiyatçılarca kabul
edilmediği için şahsi bir fïkirden ibarettir.”
Gökalp
ipotezine göre: Orta Asya’da Türkçe konuşan uluslardan bir bölüğü, bir tarihte
“Töre”lenmiş; “Töreli” anlamına “Türk” diye adlanmış.
Türkler, kendi törelerinden olmayan uluslara
“TAT” derler.
Arapların,
kendilerinden olmayanlara “ACEM” dedikleri gibi, Türkler de töresizlere:
Uygurlara, Acemlere “Tat” adını verirler.
Türklere
Uygurlar kadar yakın olan Moğollara da TAT-ER (Tatar) deyişleri bundandır.
Neşri,
“Türkmen” adı için başka bir söz oyunu öne sürer.
Şaman
inancı taşıyan Türkler, ilk Müslüman olduklan zaman: “İslame gelüp mü’min ve
müttakıy oldular.
Ondan
ötürü buna Terk-iman denildi.
Lafızda
hafifletilip Türkman dediler.
Türkman’ın
adı ol vakitten beru konuldu.”
Terk’i
iman”dan (inanç bırakmaktan) Türkman gelir mi, gelmez mi?..
Önemli
olan gerçek şudur: Bütün araştırmalara ve tahminlere göre, TÜRK adı, Orta Asya’daki
insanlardan bir bölüğüne sonradan verilmiştir.
Bu
“sonra”: Türklerin Tarihe girişleri zamanıdır.
TÜRKLER HANGİ YILLARDA
TARİHE GİRDİLER
Uygur
ve Tatar gibi en yakın akraba uluslar arasında Türkler ne zaman ve nasıl Tarihe
girmişlerdir?
Bir
ulusun Tarihe girmesi, yazılı Tarihte anılmasıdır.
Bu
da, SINIFSIZ bir toplumun, Tarih öncesinden, sosyal sınıflı Medeniyete
değmesiyle başlar.
İlkel
toplum, o zaman, YAZI’nın bilindiği Medeniyette, yazarların kaleminden
sayfalara geçer.
Türklerin,
Yakındoğu ve Uzakdoğu medeniyetleriyle ilişkiler kurması, Tarihte Türk adının
işitilmesine yol açmıştır.
Türklerin
ilk Medeniyetle ilişkisi Çin’de olmuş görünüyor.
Türkler Çin’i “TAVGAÇ” yani: Ulu, Kadim,
Tekniğe Fenne sahip sayarlar.
“Türklerin
Çinlilerle münasebeti, milattan 200 yıl önce egemen olan “Hynong-nu”; yani Hün
adındaki Türk devleti zamanında vardır.
Milattan
174 yıl önce, Çin’den Türk Hanına bir prenses getirmek üzere Türk sarayına
giden Cung-Hang-yue adındaki Çinli elçi, Türklerin Çin medeniyetine karşı
gösterdikleri taklit eğilimini Türk hayatı için zararlı gördü.
Bu
zat, Türkleri sevdiği için Türk sarayında kaldı.
Bir
daha Çin’e dönmedi.”
“İslamlıktan
önce Türkler, Çinlileri biricik ayık ve bilgili olarak tanıyorlardı.
Orkhon
Kitabesi, Çinlilerin Türklere kendi Ayık ve Bilik’lerini verdiğini söylüyor.
Thomsen, ayık sözcüğünü “Medeniyet” olarak, Bilik
sözcüğünü “Bilgi” olarak tercüme etmiştir.”
“Kitab’ül
İlm’ün Nafı” bu yanı daha açık koyuyor:
“Uygarların eski edebiyatından pek az şey kalmıştır.
Avrupa
bilginlerince bilinen Uygur lehçesinde yazılmış bu az sayıdaki el yazılarının
hepsi, İslamlığın kabulünden sonra yazılmıştır.
Ve elimizde bulunan en eski elyazısı, I. ci
miladi yüzyıla dek çıkabilir.”
Türkiye’nin
Türkleri içinde en büyük Türkiyatçı olan Ziya Gökalp’e göre, Türk’ün Tarih öncesinden
Medeniyete el uzatışı, İsa Doğumu’ndan 2 yüzyıl önceleri olmuştur.
Türklerce,
Medeniyetin en göze çarpan aygıtı ve belgesi olan Yazı’nın kullanılışı ise, ondan
ancak 700 yıl sonraları görülür.
“TÜRK TOPLUMU” ve DİN
Batı’da
Akdeniz medeniyetinden ROMA İmparatorluğu çökerken, ona son kurşunu indiren
Barbarlar akınının koçbaşı Hünler idi.
Uzakdoğu’da
Roma’nın karşılığı demek olan Çin medeniyetinden TANGI.AR sülalesi çökerken,
ona son kurşunu vuran Barbar akınının koçbaşı, İslam kültüründe “Kıyamet
alameti” sayılan Tibetli TUFAN ulusları oldu.
Yakındoğu
da Antika medeniyetler zincirinin son halkası olan İSLAM medeniyeti çökerken,
ona son kurşunu vuran Barbar akınının koçbaşı, bir çeşit Tufan sayılan, Hün
torunlarından Cengiz Moğolları, Timur Tatarları oldular.
Roma
medeniyetinin rönesansı olan BİZANS medeniyeti, Batı’dan gelme Hristiyan
Barbarlarla yalnız aşı edildi; çökeceği sıra, Doğu’dan gelme son Müslüman
kurşunu vuran koçbaşı artık, (Hün-Moğol – Tatar değil), doğrudan doğruya
TÜRKLER(Selçuklu – Osmanlı) oldu.
“TÜRK DİNİ”
Ziya
Gökalp bir “Türk dini”nden bahsederken, o dinin Türk sosyal yapısının bir ürünü
olduğunu şöyle açıklar: “Türk dininin genel izahı bize gösterecektir ki, eski
Türklerde tanrılar, sosyal zümrelerin sembolleri gibidir.
Her tanrı mutlaka bir zümrenin vicdanını
temsil eder: Aşiretin timsali Ogan, Batınların timsali Yersu’lardır.
Batınların
aşiretten doğdukları gibi, Yersular’da Organ’ın oğullarıdır.
Buguhan,
cemaatini 4 orduya ayırmış, herbirini bir cihetin bekçisi tanıtmıştı.
Bu
sosyal örgütün lahuta in’ikasından (gökyüzü aynasına çarpmasından): Gök, Kızıl,
Ak, Kara Han’lar diye 4 ikinci derece Tanrı vücuda geldi.
Bunlar
Ogan’ın oğulları sayıldı.
Sonraları,
sosyal zümreler bölündükçe, Tanrıların sayısı da o bölümlenişe paralel olarak
arttı.
Bu
tanrılara Yersu adı verilmesi, Türklerin toplantıları vahalara ve büyük
ırmaklara tabi olmasındandır.”
Görüyoruz.
Burada
Dinin Türk toplumuna etkisinden çok, Türk toplumunun Din üzerine kesin etkisi
vardır.
Gerçi
bir yol doğmuş bulunan Din’in, ondan sonra karşılıklı olarak Türk toplumuna
yapmadığı etki kalmayacaktır.
Örneğin: “Türklerin ülkelere bağlı Yersuları
olduğu gibi, doğrudan doğruya her Boy’un koruyucusu olmak üzere, özel bir
Tanrısı vardı.
Mahmud’u
Kaşari bunlara Cığı = Cıvı adını veriyor.
İki Boy savaşacakları zaman, savaş gününden
önceki gece sırasında, o kabilelerin Cıvı’ları savaşırlarmış.
Bunlardan
hangisi üstün gelirse, sabahleyin onun Boy’u üstün çıkarmış.
Böylece,
kan davalarının, gazvelerin, kabile savaşmalarının başlıca sebepleri Cıvı’lar
olduğu anlaşılıyor.
Bir
kabileden bir-tek kişiye saldırmak, onun taptığına saldırmaktı.
O
halde, tek kişinin öcünü almak; taptığın öcünü almak demek olurdu.
Bu suretle, kadın dininin bir asabiyet dini
olduğu ortaya çıkıyor.
Aile
dayanışmasını var eden ve boyuna kuvvetlendiren Cıvı’larla, Yersu’lardır.
Oguş
ile Boy ilk ailelerdir.
Bunların
dayanışması, aile asabiyetidir.”
Bu
sözlere bakılırsa: “Savaşanların başlıca sebebi Cıvı’lar” sanılır.
Ama, daha önce Z. Gökalp’in kendisi,
Cıvı’ların da Yersu’lar ve Ogan’lar gibi, “Gök aynasında görünen sosyal örgüt
sembolü olduklarını açıkladıydı.
Demek
Cıvı’lar savaşın sebebi değil; Kabile, Boy, Aile savaşlarının sadece
bayrağıdırlar.
Yakındoğu’nun
İslamlığından ve Uzakdoğu’nun Budistliğinden önceki Türk toplumu, kendi NORMAL
Tarihöncesi çağını yaşarken, yaptığı bütün kişi üstü etki yorumlarında, yani
Din kavramlarında kendi öz yapısının gerekleriyle sıkı sıkıya bağlı kalmıştır.
Dinin
Türk toplumu üzerine etki yapmasından çok, Türk toplumunun Din üzerine yaptığı
etki göze çarpmış; idealistler dahi bu yanı saklayamamışlardır.
Türk toplumuna Din dışarıdan gelmemiş, kendi
içinden doğmuştur.
Dinin
etkisi toplumun etkisi ile kaynaşık bulunmuştur.
NUH – TUFAN – TÜRKLER
Türk
toplumuna dışarıdan geldiği için “etki yapmış” sayılabilecek iki Din vardır:
1-
Uzakdoğu’da Budizm,
2-
Yakındoğu’da İslamlık..
Bugünkü
Türkiye’de yapılan bir anket: “Türk toplumuna Dinin etkileri”ni araştırınca, ne
Tarihöncesindeki, ne Uzakdoğu’daki Türk toplumları mürad edilmemiş sayılabilir.
O
zaman konuyu şöyle belirlendirmeliyiz: “Yeryüzünün Türkiye denilen toprak
bölümündeki Türk toplumuna İslam dininin etkileri nelerdir?”
Türklerin
İslam dininden etkilenmeleri, Cermenlerin Hristiyan diniyle etkilenmelerini
andırır.
Semit
geleneği, ilk insanı Adem ile Havva’ya bağladı.
Bunun
anlamı ayrı bir konudur.
İlk
Sümer medeniyetini, İslamlığın Tufan adını verdiği biçimde, suların basması
gibi basan Semit Barbarları akını üzerine insanlık Nuh oğullarına bağlandı.
Tarihte
ve mitolojilerde anılan Nuh oğullarının adlarına bağlı uluslar göz önüne
getirilirlerse, şaşılacak bir gerçekle karşılaşıyoruz: Bütün adı geçen uluslar,
Tufan olayı sırasında, Yakındoğu medeniyeti ile uzaktan yakından ilişki kurmuş
Tarih öncesi toplumlardır.
Başka
deyimle, “Nuh Oğulları” denilen insanlar, Tarihe değmiş Barbar yığınlarıdırlar:
Friyalılar, Cimmerler, Skitler, Medler, Ionyalılar, İberyalılar, Toğormanlar JAFET’in
oğulları; Elamlar,Asurlar, Ermeniler, Aramlılar v.s. HAM’ın oğulları
Keldanlılar, Araplar, Mısırlılar, Libyalılar, Faslılar, Nümidler, Ken’anlılar
SAM’ın oğulları sayıldılar.
Tufan’dan
sonra Tarihe giren bütün o adı geçen uluslar, Tufan sırasında MEDENİYET
siciline geçirilmiş bulunan Semit jenealojisine bağlanmak zorunda kaldılar.
Yakındoğu
medeniyetleri çevresinde Tarihe giren Türkler, Nuh oğlu Yafes dölünden
sayıldılar.
Müslüman
Pers tarìhçileri o kadarla da yetinmediler.
Türkleri
Muhammed peygambere yaklaştırmak için, Arapların bağlandıkları SAM adından
çıkartmaya çalıştılar: Bu kadarına karşı artık Türk Müslüman yazarlar bile
karşı çıktılar: “Oğuz Khan, İbrahim Aleyhisselam oğlu, İshak oğlu, Iys’in oğludur
dediler.
Yanlış
yaptılar.
Çünkü,
Iys Küçük – Rum atasıdır ki, İkinci – Rum’dur.
Sam
oğlu Erfahşad dölündendir.
Oğuz
ile Türk ve Moğol, Birinci – Rum gibi Yafes çocuklarındandır.
Selçuklular
dahi İbrahim’e ulaşır demek, kimi Pers tarihlerinde anılır, ama bu Perslerin
şeni taassuplarındandır.”
TÜRKLER DİNSİZ, ya da TABİATA TAPICIYDI
İslam
dini ile karşılaştıkları sırada Tüirkler bir tek sistem değillerdi:
“Birçok sınıflardan kimileri Müdun (Kentler) ve Hüsun (Hisarlar) sahibidirler.
Ve
kimileri Berr’dirler, yani; evleriyle dağ tepelerinde ve ovalarda otururlar.
Bunlar dahi kimi güneşe ve kimi puta ve kimi
sığıra ve kimi ağaca, kimi taşa taparlar.
Ve kimileri dahi vardır, hiç DİN BİLMEZLER.
Ve kimileri Yahud’e taklit ederler, krallarına
Khan derler: İpekler giyip, alyaldızlı. tac ururlar.
Bu
taife pek behadır olurlar Ve bunların topu Nuh oğlu Yafes oğlu Bukas Khan
çocuklarındandır. ”
Dinsizden
Yahudi taklidi Khan’lısına dek çeşitleri vardı.
Kent ve Hisarda oturanlar, besbelli Yakın ve
Uzak Doğu medeniyetleriyle temasa geçen azınlıktı.
Asıl Türk uluslarının büyük çoğunluğu “GÖÇER
EVLİ” idiler.
“Menzilleri
Ceyhun’la Çin arasındaki Türkistan ülkeleridir.
Körtak
ve Ortak dağlarının üzerinde kara evlerle yaylayup (yazı geçirip) ve kışın
Bursun, Kakyay, Karakurum, Kari ve Sayran adlı yerlerde kışlarlardı.
Kralları
Khakan’ın taht yeri, Talas adlı şehirdi.”
İslam
tarihleri, çoğu, Mitolojilere karışık ve karanlıktırlar.
Ravzat’üs Safa’ya göre Yafes Pers kahramam
Cyrus gibi, İsa’dan 600 yıl önceleri yaşamıştır.
Yasef
240 yaşındayken Zib Bakuy sahneye çıkar.
Cyrus’ten
170 yıl sonra Oğuz görünür.
Hangi rakam doğru?
Neşri,
tarih kargaşalığına bir düzen vermek için, Nuhoğlu Yafes’e bağladığı Bulcas’la
Türk Tarihini başlatıyor.
Önce,
“Bulcas’ın iki oğlu vardı: Biri Türk, biri Moğol” diyor.
Bu
oğulların kum gibi, ağaç yaprağı kadar kalabalık dölleri bulunduğunu anlatıyor.
Daha
bu sözü bitirmeden, Bulcas’ın iki oğlunu unutuyor.
“Bulcas
ölünce, büyük oğlu Zib Bakuy yerine geçti” diyor.
“Bunun atasından mülkü ve saltanatı ve şevketi
ve mehabeti ve askeri çok” bildirisi ile, Zib Bakuy’un şu dört oğlunu sayıyor:
1)
Kara Han;
2) Or
Han,
3)
Güz Han,
4) Gür Han…
Karahan:
“Dinsiz, kafir ve cebbardır.
Türkistan’dan
Doğu ve Kuzey ülkelerini ele geçirdi”.
Kara
Han’ın kendisi “dinsiz” iken, bir de bakıyoruz, anasından doğar doğmaz Müslüman
olan bir harika çocuğu dünyaya geliyor.
“Oğuz
adında bir oğlu oldu.
Hak teala anı Tevhid’e (Tanrının birliğine)
irşad etti.
Bu,
halkı hakka davet edince, atasıyla yaman savaş oldu.
Oğuz’la
atası arasında 75 yıl öldürüşme yapıldı…
En
sonra Kara Han öldürüldü.
Oğuz
Doğudan Batı’ya varınca yeryüzünü ele geçirdi.”
TARİH ÖNCESİNDE OĞUZ MİTOLOJİSİ
Oğuz
kimdir.
Bütün
Türk ve Moğol geleneklerinin en büyük mitoloji kahramanıdır.
Her şey, hatta Türklük onunla başlamışa
benzer.
O ne
zaman yaşadı?
Neşri’ye
bakılırsa, Kara Han ile Oğuz arasındaki savaş: “Bu kaziyye, İbrahim
Aleyhisselam zamanında idi.
Oğuz
ona iman getirmişti.”
“Türkler
Şöyle zulum ederlerdi ki, Hakkın Kelam’ı Kadim’inde andığı İskender Zülkarneyn
meğer bu ola derlerdi.”
İbrahim:
Sümmer Kenti Ur’dan Mısır a göçmüş Semit’tir.
Arap
ve İsrail uluslarının başlıca atalarıdır.
Cyrus:
Med’leri yenerek Pers’leri Medeniyete geçirmiş başlıca atalarıdır.
İskender: Grekleri ve Persleri yenip
Makedonya’lıları Medeniyete ulaştırmış atalarıdır.
İbrahim: İsa’dan binlerce yıl önce; Cyrus:
560-523 yıl önce; İskender: 356-323 yıl önce yaşamışlardır.
Oğuz, bunların her üçü ile de bir zamanda
yaşamış olamaz.
Oğuz’la bu üç Tarihcil Devrim kahramanı
arasında eşitlik, olsa olsa, Oğuz’un da İbrahim – Cyrus – İskender ile rol
benzerliği olabilir.
Akkad
medeniyeti sonunda İbrahim, Med medeniyeti sonunda Cyrus, Pers medeniyeti
sonunda İskender: Orta Asya insanlarının besbelli, sosyal yapılarında değilse
bile, düşüncelerinde büyük yankılar uyandırmıştır.
Bu kutsal yankılar, Türk ve Moğol
geleneklerinde, Oğuz Han tipinde bir mitolojik kahraman biçimini yaratmıştır.
Bu kahramanı İslamlar kendi Arap – İsrail
geleneklerine uyarak İbrahim’e; Acemler kendi Pers geleneklerine uyarak Cyrus’e
karıştırmış oluyorlar.
Yalnız,
“Türkler şöyle zulum ederler” denildiğine göre, Türklerin kendileri için Oğuz:
“İskenderun ta kendisidir.”
Hakikate en yakın olanı da, Türklerin, İsa
Doğumu’ndan önceki 4.cü yüzyıllarda Pencap’a dek giden İskender’le ilişkili
olmalarıdır.
Netekim
Grek tarihçisi Plütark, İskender’in Persleri devirdikten sonra Amazonlarla karşılaştığını
masal gibi anlatır.
Orta
Asya’nın “Amazonlar”ı, Tomris’in Majesterler’inden başka kim olabilir?
Oğuz
Han, yalnız İbrahim, Cyrus ve İskender gibi Yakındoğu kahramanlarını değil,
Uzakdoğu’nun Çin ve Hint kahramanları gibi, Batı Roma medeniyetine son kurşunu
vuran Atlı Han (Atila)yı da kendi kişiliği içinde toplar: “Müverrih ider: Vakta
ki Oğuz: Çin, Hıtay, Gür, Gazne, Hind, Sind, Türkistan, Deylem, Babil, Rum,
Efrenç, Rus, Şam Hicaz, ,Habeş, Yemen, Berber.. çün, bu denli illeri ele geçirdi,
yine asıl vatanına, Ortak ve Kürtak’a dönüp, çocukları Gün, Ay, Yıldız Hanları
sağ yanına (Meymeneye), Gök, Tak, Dingiz Hanları sol yanına (Meysereye)
yerleştirdi.”
TÜRK: KAN – HAN ÖRGÜTLENİŞİ
Tarihte
Atila: Çin’den Fransa’ya dek, Cengiz: Uzakdoğu dan Yakındoğu’ya dek büyük
ülkeleri ancak Roma ve İslam medeniyetlerinden sonra kaplamışlardır.
Ama
Asya’yı, Afrika’yı; Avrupa’yı baştan başa fethetmiş hiçbir kahraman yok.
Bu
bakımdan Oğuz Han, TARİH için olduğu denli, COĞRAFYA için de gerçek kişi
olamaz.
Belki
İskender, belki Atila, belki Muhammed gelenekleri hep birden Türk toplumları
içine OĞUZ biçiminde Kişileşmiş olarak girebilir.
Başka
deyimle, Oğuz, bütün başından geçenlerden de açıkça anlaşılacağı gibi, Tarih ve
Coğrafya ile hiç ilişiği bulunmayan, sadece bir efsane yiğitidir.
Türklerin
“Türk” adını aldıkları; yani “Töreli” oldukları çağda, Tabiata ve Atalara tapan
Toplum, kendi töreleniş yapısını KUTSAL anlamda OĞUZ bir ATA kılığına
sokmuştur.
Oğuz
Han’ın Homer ve Hezyod’daki Zeus Tanrı gibi bir mitoloji yaratığı olduğu, ondan
sonraki gelişimle de açıklanır.
Oğul
diye adları konulan. “HAN”lar da gerçek Tarihcil kişiler değildirler: Bütün
ilkel Toplumlarda görülen Kan (Gens) teşkilatının sembolleridirler.
Gens
ile Kan ve Han (Khan) sözcüklerinin birtek insancıl kökten çıktıkları
ortadadır.
Sosyal
akrabalık ilişkilerini sınırlandırma örgütü olan Gens – Kan bölümleri, nasıl
tek Aile kökünden 2’ye, 4’e ayrılarak bölünme ile gelişirse, ilkel Türk
toplumunda Tarihe geçmiş HAN sayıları ve bölünmeleri de, tıpkı öyle
gelişmiştir.
Bulcas’ın
Türk -Moğol diye yalnız 2 oğlu vardır.
Ama,
Bulcas ölünce, yerine ne Türk, ne Moğal adlı oğlu geçmez: Zib Bakuy geçer.
Çünkü
Türk ile Moğol, gerçek kişi değil, bir Toplum örgütüdürler.
O
örgüt içinde, anlaşılan ilk Babahan tipi Bulcas’tır.
O
kişi ölünce yerine Zib Bakuy geçmiştir.
Ravzatüs Safa’ya göre: “DİB” sözcüğü “TAHT”
demektir, “BAKUY” sözcüğü “ULU” demektir.
Bu
bakımdan Zib Bakuy’un kendisi bile, bir gerçek kişi olmaktan çok, ilk
Babahanlık denemesine verilmiş, “ULU TAHT” anlamına gelen bir mitolojik addır.
Zib
Bakuy’un 4 oğlu olur.
Zamanla
Toplum büyümüş, ilk 2 Kan, yeniden ikişer bölünerek 4 olmuştur.
Her Han (bütün Gens = Kan örgütlenmelerinde
olduğu gibi) bir Totem le belirtilir.
Totemler, Türklerin tabiat inançlarına uyarak:
Yön, Mevsim, Dağ adlarını alırlar.
Zib
Bakuy’un dört oğlundan: Kara, Türklerde Kuzey yönü demektir; Güz, bildiğimiz
sonbahardır; Or Han ile Gür Han, Oğuz’un, efsanece dünyayı fethettikten sonra
“vatanı aslisi” olarak çekildiği Ortak (Or Dağ) ile Kurtak (Gür Dağ), yani iki
kutsal Dağ’dan başka ne olabilir?
Oğuz
Han’ın babası diye gösterilen Kara Han “Kuzey” insanı olarak, Batı – Güney’e
düşen Türkistan Türkleri kadar Medeniyete değmemiş olduğundan, “DİNSİZ” kalmış
Toplum sembolüdür.
Mekan
içindeki ayrılık, zaman içinde de farklılaşmalarla devam etmiştir.
Bulcas
çağında Türk toplumu 2 Kan (Khan)lı (Türk – Moğol) iken, Zib Bakuy çağında 4
Khan (Han)lıdır.
Oğuz
çağında Kan (Khan) örgütü birden ikiyen ayrılmıştır; Sağcıl: Gün – Ay – Yıldız
totemli Kan’lar yeryüzünden erişilemiyecek denli yüksek, neredeyse Tabulaşmış
olurlar; Solcul: Gök – Tak (dağ) – Dingiz (Deniz) Totemli Kan’lar, daha elle
tutulur dünyamızın parçaları olurlar.
Kaonfederasyon: O Ğ U Z K H A N
Federasyon.
M EYMENE (SAĞCIL) MEYSERE (SOLCIL) …
Kol KABİLE…
GÜN AY YILDIZ GÖK TAK DİNGİZ…
Budan
Kan… Kayı Yazır Avşar Bayındır Salur İngildir …
Boy Kan…
Bayat Döğer Kartuk Becenek Aymur Büldür …
Boy Kan…
Alka Dordurga Bigdili Cavundur Alayundlu Yive …
Boy Kan…
Karaveli Yabırlı Yarkın Çebni Üregir Kınık …
Boy Türk
toplumu, inanç bakımından henüz yarı yerde, yarı göktedir.
Uzak
Umman ve Çöl – Kervan yolculuklarının beşiği olan Irak medeniyetinde inançların
nasıl yerden göğe çıktığı, gökte Ay – Gün – Yıldız sembollerine Toplumdaki Kan
bölümlenişlerini (7’li Kan ve Hafta gibi) aksettirdiği göz önüne getirilsin.
Yakındoğu medeniyetiyle ilişkilerin bırakacağı
etkiler sezilebilir.
Oğuz
Han, Kara Han’la Zib Bakuy Han’ın Kan bölümlenişini çok daha geniş ölçülerde
geliştirmiştir.
Oğuz
Töresi budur.
Oğuz’la
birlikte Türklerin Türk (Töreli) oluşları ondandır.
Oğuz
dünyasının 6 aşiretinden her biri, ayrı ayrı hep 4’er Kanlara bölündüler.
Oğuz
Kan’ı, önce Bulcas Kan’ı gibi 2 bölüğe (Meymene: Sağcıl ve Meysere: Solcıl)
ayrılmış en büyük Konfederasyon’dur.
Oğuz
Konfederasyonu’nun her biri 3’erli Kan topluluklarını içine almış 2 büyük
Federasyon’u kaplar.
Her
Federasyonun 3’erli ana Kan’ları, yeniden Zib Bakuy Kan’ı gibi, 4’erli Kan’lara
ayrılır: Böylece, Oğuz Yürüm’ü (Menkıbesi) ile anlatılan şey, bütün bu 24 Kan’ı
içine almış en büyük Kandaşlar Konfederasyonu’dur.
Yalnız
bugünkü Türkiye haritası içinde, o 24 Kan’dan çoğunun adları birçok yerlerin
adları olarak yaşamaktadır: Yazır, Dudurgu, Avşar, Karkın, Bayındır, Anamur,
Alayund, Yüreğir, İğdir, Burdur, Kınık gibi…
Anlaşılıyor:
İslam medeniyetinin çöküş aşamalarından hemen bütünüyle Oğuz oymakları Orta Asya’dan
kalkıp, Totemleri, Tabuları ile bugün yaşadıkları Küçük Asya’ya akın
etmişlerdir.
İslam
Tarihi bu olayı pekiştirir: “Bütün bu Türkler Tanrı birliğine inanmışdırlar ki,
Türkistan’da ve Maveraünnehir’de, Horasan’da, Fars’da, Irak’ta, Azerbaycan’da,
Diyarbakır, Ermeniyye, Rum, Şam, Mısır ve Mağrip’te oturanlar…
Ve
Oğuz’un bu 24 çocuğunun züriyetindendir ve dahi Oğuz ile Türkistan ülkelerine
kaçan ebna’i a’mam’ının neslindendir. ”
ALLAH SAYISI – KAN SAYISI
İlkel
toplumlardan Medeniyete dek aktarılmış kutsal kamlar, hep Toplum örgütüne giren
Kan’ların sayısına uygundur.
Türklerde
Boy adını da alan Khan sayısına uygun rakamlar kutsallaşmıştır.
Belli
bir Türk Toplumunun sosyal gelişim konaklarına göre Boy’ların normal sayıları
2-4-8-24 olarak çoğalır.
Kimi
savaşlarda bir Boy tüm yok edilebilir.
O
zaman Toplum ikiye bölünmeden doğmuş çift rakamlar yerine; bir eksiği ile:
7-9-17 gibi tek rakamlı olur.
Onun için, kaç türlü Türk toplumu varsa, o
kadar çeşitli rakam, sayı gösteren Kan kümeleşmeleri, Tanrı sayıları bulunur.
“TSİN
dininde Doğu’nun 4 Yersu’su vardır ki, 4 Batn’a karşılık düşüyordu.
OĞUZ’larda:
iki Tsin’in birleşmesiyle (ayrılmasıyle demeli) 4 Tanrı, 4 Yersu olmak üzere 8
allahın ortaya çıktığını görmüştük.
YAKUT
dininde: 8 sayısı da sol Kol olmak üzere yeni bir sınıflama çıktı.
ALTAY
Türklerinde: Bu iki sayının birleşmesinden 17 sayısı çıktığını görüyoruz.
Ama,
Kol’lara ait allahların sayısı ne olursa olsun, daima allahların 2 kola
ayrılmış bulunması ve bu allahların Batn’lara karşılık düşesi, İl dininde genel
kuraldır.”
İslam
Tarihine dördüzlü Oğuz Kan teşkilatı ve kabile Konfederasyonu dışında giren iki
tip Toplum daha vardır:
1-
Oğuzların
düşmanı olmakla birlikte, onlar arasında yaşamaya katlanan 7’li Kan teşkilatına
“Kabile” adı veriliyor: “Ve dahi Oğuz’la düşman olup Türkistan’a geldiler; 7
Kabiledir: Uygur – Kayıkle – Kıpçak – Karluk – Kalaç – Agaceri – Ayferi” .
Bunlar,
Oğuz töresine katıldıkları için olacak, Türk sayılıyorlar.
2-
Oğuzlarla
bağdaşmayan Moğollar: “Ve şol taife ki Oğuz’a boyun eğmediler.
Onlar,
Kuzey ve Doğu bölgelerine kaçıp, başka beldelerin 7 nci iklimine varıp
yerleştiler: Şimdiki halde, ol yerlere Moğolistan derler. ”
Böyle
Etnografïk bölümleme yerine Sosyolojik bölümlemeye başvurursak, Orta Asya Türk
toplumu içinde genellikle ulaşılmış sosyal gelişim basamaklarına göre,
“DİNSİZLİK” bir yana bırakılırsa, üç tip DİN belirdi:
1- ŞAMANLIK;
2-
İL
dini;
3 –
İLHANLIK dini..
En
orijinal, Türk toplumu yapısından kaynak alan din Şamanlık’tır.
Sosyoloji
bakımından Şamanlık, Morgan’ın sınıflamasına göre: Aşağı Barbarlık Konağı’ndaki
ANAHANLIK düzenine giren inançlar sistemidir.
İl dini ile İlhanlık dini, Türk toplmnunun
Uzakdoğu da az çok medenileşmiş Çin toplumu ile olan ilişkilerinden kaynak
almışa benzer.
Daha
doğrusu, çevre etlkisi altında Şamanlığın geçirdiği değişikliklerle
olmuşlardır.
Sosyoloji
bakımından İL dini de, İLHANLIK dini de Orta Barbarlık Konağı’na girerler.
Ama bunlar, iki ayrı aşamadırlar.
İL
dini: Şamanlığın temeli olan Ananahanlık ile, onu erkek yararına değiştirmeye
çalışan Babahanlık arasında kurulmuş, eşit haklı bir uzlaşma dinidir.
Onun
için Ziya Gökalp, haklı olarak şu gerçeği belirtir:
“Oğuzların teşkilatı incelenince görülür ki, BOZOK ve ÜÇOK adlarındaki iki
aşiretin birbirinin eşit ve tamamlayıcısı olmak üzere birleşmesinden, Oğuz İli
var olmuştur.
İL
sözcüğü Divan’ı Lugat’a göre BARIŞ anlamındadır: Filan bey, falan beyle İL oldu
– BARIŞ yaptı demektir.
İLCİ
deyimi ile BARIŞÇI anlamınadır.”
İLHANLIK
dininde: Artık Anahanlık yenilmiştir.
Yenilgin
olarak kötülenmiş ve Babahanlığın zıt kutbu durumuna sokulmuştur: “Mükafat ve
Ceza verme allahlarının iki tabakaya ayrılmasından, İlhanlık dini vücuda
gelir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder