19 Ocak 2023 Perşembe

KISA AVRUPA TARİHİ - 4

 AVRUPA TARİHİ - 4

 

NİHAİ TEKEL KONUMU

 

Uzun savaşlar sonucu toplumsal işbölümü ilerledikten, egemenlik işlevini idare eden uzamanlaşmış bir tekel idaresi ve büyük bölgeleri kapsayan bir kamusal şiddet tekeli (askeri güç anlamında) oluştuktan sonra tüketim ve üretim araçları için verilen rekabet bedensel şiddet kullanımını devre dışı bırakır ve bizim serbest piyasada kullandığımız ekonomi ve rekabet kavramları ortaya çıkar.

 

Ama bu dönem öncesinde de kelimenin daha genel anlamıyla bir rekabet vardır.

 

Ortaçağ savaşçı hanelerinin ve daha sonraları büyük feodal ve bölgesel egemenlerin mücadeleleri de tekel oluşumuna doğru bir eğilim gösterir.

 

Bu süreç ilk önceleri toprak mülkiyetinin ve egemenlik işlevinin birbirinden ayrılmaz bütünlüğü içerisinde gerçekleşir/para kullanımının artışıyla da vergilerin merkezileşmesi ve bedensel olarak alt etmeye yarayan tüm araçlar üzerindeki tasarruf biçiminde [kolluk kuvvetleri] bir merkezileşmeye doğru eğilim artar.

 

Oysa Feodal savaşçı hanelerde bedensel zor ve ekonomik zor olarak ayırt edilen şiddet türleri henüz ayrışmamış durumdaydı.

 

Valois ların Francien kolu

Burgund kolu

Bretagne Dükü

 

Parisli Valois XI Louis- önce Burgund dükünün evinde kalıyor sonrasında kral olduktan sonraki dönemde düşman kesiliyor.

 

Burgund’lu yiğit Charles İsviçreliler tarafından yenilgiye uğratılır.

 

Kızı kalır geride…

 

 Habsburglar ve XI. Louis kız (yani toprakları) için kapışır.

 

Kız bir  Habsburgla evlenir buna rağmen Burgund dükalığı sonuçta Valois’lara kalır.

 

[Habsburg hanedanı Avusturya İmparatorluğu’nun başındaki hanedan]

 

15. yy sonunda Fransa bölgesel egemenlerinden Bretagne dükalığı da tek kız varisle kalır.

 

Yine bir Valois – Habsburg kapışması daha ortaya çıkar.

 

Fakat bu da sonuç itibariyle 16. yy da Valois’lara kalır.

 

Fransız egemenlik bölgesi Habsburglara kıyasla çok daha küçük ve doğal sınırlarla daha iyi korunmuş.

 

Kuzeydoğu sınırları biraz değişken o da 17. yy da Ren Almanya ile arasında doğal sınır haline geliyor.

 

Bu bölgede (Batı Frank Bölgesinde) başından beri tek bir hanenin tekel haline geleceği muhtemeldi ama bu hanenin kim olacağı ve sınırlarını, hakimiyetini nereye kadar genişleteceği belirsizdi.

 

Büyükçe bölgelerde özellikle istikrarlı ve uzmanlaşmış merkezi organların oluşumu, Batı tarihinin en göze çarpan fenomenlerinden birisidir.

 

Herhangi bir türden merkezi organlar belki her toplumsal birlikte vardı fakat bunlar toplumsal işlevlerin farklılaşması ve uzmanlaşması açısından Batıdaki kadar yüksek bir düzeye hiçbir yerde erişmedi…

 

Tarihsel gerçeklik içerisinde bir egemenlik birimi içerisindeki tabakaların ağırlıklarının dağılımı ve değişimi (tek bir dükalık içindeki farklı sosyal sınıflar) ile değişik egemenlik birimlerinin (dükalıklar arası) gerilim sistemi içindeki ağırlık kaymaları birbiriyle iç içe geçmiş ve karşılıklı etkileşim içindedir .

 

 Değişik bölgesel egemenlikler arasındaki rekabet mücadeleleri boyunca, bir prens hanedanı giderek diğerlerinin yetişemeyeceği ölçüde büyür.

 

Böylelikle büyükçe bir egemenlik biriminin en üst düzenleyicisi işlevini kazanacak ölçüde büyümüş olur ama bu “düzenleyici” işlevi o yaratmış değildir.

 

Bu işlev, rekabet mücadeleri içinde biriken mülkiyetinin büyüklüğü ve savaş araçları ve vergiler üzerindeki tekelci tasarruf erki sayesinde ona düşer; işlevin kendisi ise bu toplumsal birliğin bütünü içindeki işlevlerin artan farklılaşması sayesinde oluşur.

 

Burada bir paradoks var: Merkezi egemen tam da büyük bir toplumsal güç elde ettiği noktada toplumsal iş bölümünün artmasıyla diğer işlevler karşısında bir işlevsel bağımlılığa girmiştir.

 

Fransız ihtilali ile merkezi erk tamamen bir ‘görevli’ niteliği kazanacaktır.

 

Peki sürecin en başında Fransız kralı  mutlak egemen (mutlak monarşi) konumuna nasıl gelebildi?

 

Tabakalar arasında belli bir miktar gerilim belli bir miktar uzlaşmayı en iyi şekilde tutturarak.

 

Zamanla ve plansız bir şekilde oluşmuştur.

 

Bir toplumsal kurum olarak krallık (235) en büyük toplumsal gücüne toplumsal tarihin zayıflamakta olan bir soylu sınıfının yükselen burjuva gruplarıyla pek çok bakımdan rekabet etmek zorunda kaldığı ve taraflardan hiçbirinin diğerini ihtilaflı alandan dışarı püskürtemediği evresinde ulaşır.

 

16. yy ın daha hızla ilerleyen parasallaşması ve ticarileşmesi burjuva gruplara ivme kazandırır; savaşçılar tabakasının ise iyice değer kaybetmesine neden olur.

 

İlk burjuva zümresinin hedefi soyluları ortadan kaldırmak değil onların sahip oldukları imtiyazların aynısına sahip olmak ve ‘soylu’ünvanı almaktır.

 

17. ve 18. yy’da Makam soyluları ve kılıç soyluları arasındaki iktidar çekişmesi vardır.

 

18. yy da burjuvanın en nüfuzlu temsilcisi “bağımsız tüccar” değil; kralın burjuva hizmetkarıdır.

 

Kendisi artık egemenlik aygıtı içerisinde bir memur olan..

 

Hangi türden burjuva olursa olsun hepsinin varlığı asıl hedefi imtiyazlara sahip olmaktır.

 

18. yyın ikinci yarısına kadar tıpkı soylular gibi özel imtiyazlara sahip bir zümredir burjuvazi.

 

İşte bu eklemlenme cübbeli burjuva durumu burjuvazinin soyluya uzun bir süre darbe vuramamasında etkili olan mekanizmadır.

 

Tüm imtiyazlı tabakaların (soylular, ruhban, cübbeli burjuvazi) birbirlerine karşı mücadeleyi fazla ileri götürememekten aynı ölçüde çıkarları vardır.

 

Ama belli bir şiddette mücadele de hep vardır çünkü çıkar çatışması var.

 

Kral da bu tabakalar arası dengeyi korumaya idare ediyor.

 

Kendine karşı birleşmelerini engelleyecek stratejiler izliyor [Krala karşı birleştikleri tek ülke ingiltere]

 

Kutsal Roma Germen İmparatorluğundan farklı olarak Batı Frank bölgesinin kilisesi hiçbir zaman çok büyük bir dünyevi güce ulaşamadı. Başpsikoposlar burada dük haline gelemediler.

 

Ruhbanın mülkleri dünyevi egemenlerin egemenlik bölgelerinin arasında az çok dağınık halde bulunmaktadır.

 

Onların saldırı ve ihlallerine aralıksız maruz kalırlar.

 

Dolayısıyla kilisenin tercihi Fransa’da merkezi bir erkten yana olmuştur.

 

Kraliyet hanedanının kiliseyle sıkı bağı, başka bölgesel egemenlerin sahaları içerisindeki manastırları, başrahiplikleri ve psikoposlukları krallığın kaleleri haline getirir.

 

Kilise örgütlenmesi tüm ülke üzerindeki ruhani nüfuzunun bir parçasını kullanabilmesini sağlar; krallar ruhbanın yazı hünerlerinden siyasi ve örgütsel tecrübe hazinelerinden ve mali güçlerinden yararlanırlar.

 

Yükseliş halindeki burjuva unsurların; ruhbanı ve soyluları attığı konum egemenlik aygıtı içerisindeki memuriyet konumudur.

 

Burjuvaların çoğu egemenlik aygıtının yüksek kademelerine tahsil yoluyla girerler.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ÜTOPYALAR - 1

  ÜTOPYA VE GERÇEKLİK   Sosyalizm on dokuzuncu yüzyıl Avrupa’sının üzerine bir ütopya olarak çökmüştür. Bu ifade, kesinlikle şu iki t...